30 Eylül 2016 Cuma

Helvacı İbrahim ve Arnavut Halil'in Ortak Aşkı

Köyünden kaçıp gelmiş  bıyıkları yeni terlemiş İbrahim, kendine o zamanlar ketenciler çarşısı denilen Mısır çarşısında iş bulur. Bir helva tezgahının başında durur. Muşkara köyünden geldiği için kendisine önceleri Muşkaralı sonrasında ise Helvacı İbrahim denilmiştir. O dönemler büyük nüfusa sahip konak sahibi Yadigar Bölükbaşı  güzeller güzeli 12 yaşındaki kızı kendisinden neredeyse 30-40 yaş büyük Çağşırcı hoca ile evlendirir. Erken yaşta anasını kaybeden Fatma iri yapısı ve erken gelişen vücudu ile konağın tüm işlerini ele alır bu yüzden babası kendisine atlıases(atlı zaptiye) der. Fatma babasının ölümünden hemen sonra 17 yaşında hocayı boşar. Babadan kalan parayı da sürekli genç delikanlılarla yer. İlk iş hocanın yamağı Seyyid ile evlenir ondan bir çocuğu olur. Seyyid'e de konağa kötü işlerini yaptırmak için aldırdığı Rahime aracılığıyla para teklif ederek boşar. İstanbul sokaklarında genç delikanlı avına çıkar işte Helvacı güzeli bunlardan ilkidir. Çarşıda gezen Atlıases gözüne kestirdiği delikanlıya Rahime aracılığıyla bir mektup ulaştırır türlü kelime oyunları ile dolu olan bu mektubu helvacı çırağı okuma yazması olmadığı için okuyamaz. Gidip bir katibe okutur. Mektup'ta kendisini konağa davet ettiği yazmaktadır. Helvacı katibe gidip gitmemesi yönünde soru sorar katip git fakat kendini kaptırma der. Helvacı konağa gözleri bağlı Rahime tarafından getirildi lakin o şatafatı o lüksü görünce kendisi gibi bir çulsuza bu kadının varmayacağını aklından geçirerek Atlıases'den izin isteyerek ona elini dahi sürmeden konaktan ayrıldı. Helvacıyı bir daha gören olmadı

...
Aradan yıllar geçti lakin Atlıases Fatma huyundan vazgeçmedi. 40 küsür yaşlarına gelmişti. Eski zenginliği de kalmamıştı. Yavaş yavaş konağın antikalarını da satmaya başlamıştı. O dönem bir Arnavut tellağı ağına düşürmüştü. Fakat helvacıda olanın aynısı Tellak Halil'de de oldu. Tek farkı Halil Atlıases'in konağı kaybetmemesi için çok para bulmak için yanından ayrıldı. Lale devri zamanıydı. Atlıases Okmeydanı'nda büyük bir sünnet düğünü olacağını duydu. Ona katılmak için konaktan ayrıldı. Sünnet töreni için geçiş töreni yapılıyordu. Atlıases gördüğü vezir karşısında şok olmuştu fakat bunu kimseye belli etmedi. Uzun bir süre Halil'i bekledi. Tellak Halil ise tellaklık ile bu işin yani konağı kurtaracak paranın kazanılamayacağını anladı. İşte o düşünceler içinde kendisine çok güzel fikri İspirizade Şehy Ahmet efendi verdi. İşte o lale devrinde çıkan isyanın tohumları atıldı. Kim derdi ki Helvacı İbrahim Padişah'ın sadrazamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa olacak. İşte o gururlu genç saraya helvacı olarak girip okuma yazma öğrenip Padişah'ın en gözde veziri oldu. Atlıases sünnet düğününde helvacı güzelini görünce o yüzden şok olmuştu. Çünkü o cahil Helvacı İbrahim Sadrazam olmuştu. Yine kim derdi ki sevdiği kadının konağı için para kazanmak için yola çıkan Tellak Halil Patrona Halil olarak 12 yıllık Lale devrini bitirerek tahtan Padişah indirecek ve Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'yı öldürecek. İşte iki aşık birbirinden habersiz böyle bir serüvenin içine daldı. Bir aşk bir adamı Osmanlı Vezir'i yaparken birini de isyancı yaptı...

28 Eylül 2016 Çarşamba

Çakıcı'ya Sözümüz Yok

İzmir'in kavakları türküsünü bilenler orada başlıktaki kelimelerin nasıl geçtiğini çok iyi bilir. Bilmeyenler için o mısraları hatırlayalım.


Selvim Senden Uzun Yok

Yaprağında Düzüm Yok
Kamalı Da Zeybek Vuruldu (Yar Fidan Boylum)
Çakıcı'ya Sözüm Yok 
Bu sözlerde çok fazla karıştırılan bir gerçeği gün yüzüne çıkaracağız. Aslında 3. mısrada geçen Kamalı'da kelimesi için çoğu kimse kesici bir aleti ya da bir enstrümanı düşünür. Aslında bunların olayla alakası yok. Önemli bir olaydan ileri gelmektedir olayın ve Çakıcı'ya neden sözümüz olmadığını da en güzel anlatan bölümüdür türkünün. Çakıcı aslında 17 yaşında bir çocuktur ve babasını vuran adamdan intikam aldıktan sonra Çakıcı olur ve dağlarda nam salar. Onu dönemin eşkiya efelerinden ayıran ise gelinlik kızların çeyizlerini vermesi zenginlere baskı zoruyla okul ve köprü yaptırmasından ileri gelmektedir. Kamalı kısmına gelmeden önce Çakıcı'nın asıl nam saldığı bölüme kısa değinelim. Çakıcı önde gelen bir padişah yanlısı konak sahibinden okul ve köprü yapmasını ister bu isteği yerine getirilmez. Çakıcı konağı basar. O sıra konakta sadece adamın eşi vardır ve kadın alt kattan gelen dumanları görünce yangın var diye bağırır. Çakıcı bunu görünce "yangın var diye bağırma be kadın Çakıcı geldi diye bağır" der. Kadında avazı çıktığınca Çakıcı geldi diye bağırır bunun üstüne kimse konağa yanaşmaz. Çakıcı evdeki tüm parayı alır ve köy muhtarına köyün köprüsünü yapması için teslim eder. İşte türküde ki konak yakma hikayesi de buradan gelir. Gelelim asıl konuya bu Kama nedir? Kamalı Efe Çakıcı'nın amcasının oğludur lakin Kamalı Efe padişah yanlısı ve zenginlerin isteklerini yerine getiren azılı bir eşkiyâdır. Dağlarda Kamalı'nın peşine düşen Çakıcı ilk gördüğü yerde Kamalı'yı öldürür. Halkın üstüne karanlık gibi çöken gaddar Kamalı ölünce'de halk bir nebze olsa nefes alır. İşte türkünün ikinci kıtasında geçen Kamalı'da Zeybek vuruldu sözü buradan gelir. Halkın sevdiği Çakıcı'ya da bu yüzden de söz(laf) yoktur. Padişah tarafından tutulan 300 kişilik Arnavut paralı askerlerini bir gece al aşağı edip bölgeyi Arnavut mezarlığına çeviren bu namlı efenin canını da ancak bir efe alabilirdi ki öyle oldu. Genç bir çocuk efe tarafından vuruldu. Başsız kolsuz ayaksız bedeni yoldaşları tarafından kendisini takip eden Cerkes çetelerine verildi. Çakıcı'ya sözümüz bu yüzden hiç olmadı olamaz da! Eşsiz eseri Haluk Levent'ten dinleyebilirsiniz...