Bir sabah uyanıyorsunuz ve ülkenin her yanı işgal altında her
tarafta yabancı askerler hatta her gün gittiğiniz kahvenin başında yabancı bir
asker var. Çarşıda köşe başlarında askerler ve bu askerler size çok yabancı.
1980 darbesinde "bizim çocuklar başardı" diyenlerin askerleri bunlar
ve her köşedeler. İstanbul'un en güzel yerleri işgal altında Mondros gereği
Kazım Karabekir harici tüm ordu terhis durumunda yani sizi savunacak kimse yok
o meşhur 7. maddeye göre istediklerini yapabilirler. Daha sonrası mı Sevr var
hani o 433 maddelik meşhur anlaşma. Hani Lozan'da İsmet İnönü'ye İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon tarafından hatırlatılan Mondros'u(Ki İsmet İnönü Curzon'a " Ben buraya Mondros'tan değil Mudanya'dan geldim" diye sağlam kapak yapmıştır.) kim mi imzaladı? Hani şu sıralar rüzgârı
arkasına alıp parlamenter sisteme atıp tutan hatta Abdülmecit'in, II. Mahmut'un
ve ya IV. Murad'ın değil de ısrarla II. Abdülhamit'in 5. kuşaktan torunu
olduğunu söyleyen Nilhan Osmanoğlu'nun dedesi Vahdettin’inin görevlendirdiği
kişiler imzaladı. Yani halkın dedelerinin topraklarını İtilaf devletine peşkeş
çekenler imzaladı. Bizler de bu aralar Lozan'ı tartışıyoruz. Buralar bizimdi
şuralar bizimdi.(Ona bakarsan İstanbul'da Bizans'ındı) Ya tartışacaksanız
Mondros'u Sevr'i tartışın oraları kim verdi onu sorun? Sorun bakalım altından
kimler çıkacak görelim.
Lozan
tartışması sürerken II. Abdülhamid'in bilmem kaçıncı kuşaktan torunu olduğunu
dile getiren arkadaş önce parlamenter sisteme karşı cümleler kurmaya başladı.
Sonra hızını alamadı Suada falan bizim tabusu dedemin üstüne falan dedi. Karar
umduğu gibi çıkmazsa İnsan Hakları Mahkemesi'ne gideceğini söyledi. Peki, bizim
dedelerimizin Düyûn-ı Umûmiye 'ye olanve Osmanlı'dan kalan borçları kim bize geri ödeyecek? Ya da
dedesinin Sevr ile verdiği toprakları geri almak için savaşanların bedellerini
kim ödeyecek?
Arkadaş çok uzağa gitmeyip kendine II. Abdülhamit'i neden seçti?
Hiç düşüneniz oldu mu? Ben düşündüm taşındım biraz da araştırınca gördüm ki
arkadaşımızın bir e-ticaret sitesi var ve orada Osmanlı Devleti'ne ait
dönemlere benzer ürünleri satıyor. Muhafazakâr tabana nasıl pazarlama
yapacağını da çözmüş. Mesela cuma günleri sitede bir banner çıkıyor ve cuma
günleri kapalı olduklarını yazıyor. Bu ürünleri ön plana çıkarmanın yolu da
adına çok fazla kitaplar yazılan ve yakın zaman da TBMM Milli Saraylar
tarafından düzenlenen Sultan II. Abdülhamid Han ve Dönemi Sempozyumunda
yapılmışken en iyi seçim tabi ki II. Abdülhamid’in 5. kuşak torunu olmak en
mantıklısıydı öyle söylemekte ticari kaygılarını da önleyecekti. Aslında mesele
ticari kaygılar(!)
Yoksa kimse durduk yere kendisinden 336 yıl sonra
doğmuş birisine “Kösem Sultan’ı anlattırmaz dimi? Yani mesela o kadar Padişah
annesi varken neden Kösem dimi? Mesela neden II. Abdülhamid’in annesi Tîr-î-Müjgan Kadın Efendi
değil de Kösem? Çünkü Kösem şuan popüler ondan bahsederse Kösem’e dair ürünleri
daha iyi satabileceğinin de farkında da ondan.
Suada'da Galatasaray'ı istemesine de şöyle diyebilirim:
"Bu ülke toprakları bu ülke için savaşanların torunlarına aittir. İngiliz
gemisine binip gidenlerin torunlarına değil!"