11 Aralık 2018 Salı

MEDYADA SAĞLIK DEZENFORMASYONU



İlkçağ Grek felsefesinde, sanı, kanaat ya da inanç anlamına gelen doksadan farklı olarak, episteme doğru bilgi, bilimsel bilgi, ilk ilkelerden hareketle kanıtlanabilir olan zorunlu bilgi için kullanılan terimdir (Diemer, 1999, ss. 163-164). Doğru diye nitelendirdiğimiz kavram ise gerçekliğin algılanışıyla ilgili bir kavramdır. Doğru algıladığımız şeylerin gerçeklikten uzaklaştığına da şahit olabiliriz. Ki bilim tarihinde dahi birçok bilgi bir başka bilgi ile çürütülmüştür. Bilginin doğruluğu baki kalmak koşuluyla gerçekliğini farklı gözlem metotlarıyla ifade edebiliriz. Bilgiye giden süreç veri ile başlıyor, veri enformasyona evriliyor ve sonrasında bilgi dediğimiz kavram doğuyor. İşte enformasyonun bilgiye evrildiği süreçte karşımıza dezenformasyon kavramı çıkıyor. Enformasyonun bilgiye dönüşümü sırasında gerçekliği perdelemek ya da enformasyonu farklı gerçeklik boyutlarına taşımak dezenformasyon sürecini başlatıyor. Türk Dil Kurumu’nda dezenformasyonun anlamına baktığımızda “bilgi çarpıtma” olarak ifade edildiğini görürüz (TDK, 2018). Bir başka ifadeyle, gerçeği karartmak((söylentileri ekerek)  ve kamuoyunu etkilemek amacıyla gizlice ve kasten yayılan yanlış enformasyon (merriam-webster, 2018). İki tanımdan da anlaşılacağı gibi dezenformasyon, doğru bilgiyi bir çıkar ya da kasıt uğruna yanlış algıya evirme sürecidir.
Dezenformasyonu bilgi çağında çok yoğun yaşıyoruz ve bu yoğunluk dezenformasyon konusunu enine boyuna tartışmamızı kaçınılmaz hale getiriyor. Geçmişte dezenformasyon olmuyor muydu? Tabii ki oluyordu. Örnek verecek olursak İkinci Dünya Savaşı’nın seyrini değiştiren Normandiya Çıkarması çok güzel bir dezenformasyon örneğidir. Müttefik devletlerin istihbarat servisleri, çıkarmanın Fransa’nın Pas-De-Calais şehrine yapılacağı yönünde bir algı oluşturarak Almanya’yı yanıltmış ve nitekim çıkarma Normandiya’ya yapılmış ve savaşın seyrinin de değişmesine neden olmuştur. Askeri ve siyasi birçok dezenformasyon olmakla beraber, bu yazıda bilgi çağında yoğun olarak maruz kaldığımız dezenformasyonun sağlık sektörüne yansımalarını ele alacağız. 
İnsan vücudu hem sosyolojik hem de biyolojik olarak dezenformasyona maruz kalıyor. Buna en güzel örnek kanser hücreleridir. Nitekim, genetik olarak sağlıklı hücreye kanserli hücrelerden daha fazla büyümesi yönünde bir dezenformasyon yapılıyor. Bu yönüyle kanser biyolojik yönü kadar enformatik tarafı da olan bir hastalıktır. Doğru enformasyon hayatidir. (Turan, 2018)
Son dönemlerde peş peşe kurulan kişisel paylaşım portallarının oluşturdukları veri tabanları sayesinde ve bu veri tabanlarının birbirleri üzerinden kullanıcıları beslemesi sonrası müthiş bir paylaşım ağı inşa edilmiş oldu. İşte bu çığır açan önemli ve büyük gelişmelerin olumlu sonuçlarından pay alan sağlık alanı, olumsuz sonuçların da ortasında kaldı. Ülkemizde bu paydan ilk olarak nasibini aşılama aldı. Evrensel bir kabulü olmayan makaleler piyasaya saçıldı ve bu makalelere atıf yapan “bilim insanları” ekranlardan aşılama karşıtı söylemler geliştirdiler.
İlk zamanlar akıllı telefonların hayatın merkezinde olmamasından ötürü bu söylemler çok etkili olmadı/olamadı, fakat sonraları akıllı telefonun hayatın merkezine oturmasıyla veri paylaşımı artmaya başladı ve aşı karşıtı söylemler en üst tabakadan en alt tabakaya kadar herkese ulaşma imkânı yakaladı. Sağlık profesyoneli olduğunu iddia eden kimseler, Türkiye’de çok büyük bir başarı sağlamış olan aşılama politikalarının bazı bakımdan sekteye uğratmaya başladı.  Verilerle konuşursak aşı reddi yapan aile sayısı; 2011 yılında 183, 2013 yılında 913, 2015 yılında 5091 iken 2016 yılında 11.000, 2017 yılında ise 23.000’e ulaştı. Yine bu konuyla ilgili olarak Türk Tabipleri Birliği Halk Sağlığı Kolu’ndan Dr. Filiz Ünal bu duruma şöyle soru soruyor: “Bize aşı reddi olan ailelerin sayısını söylemeyin aşısız kaç çocuk var onu söyleyin!” Gerçekten de bu üzerine düşünülmesi gereken, önemli bir soru çünkü ülkemizdeki aşısız çocuk sayısını bilmiyoruz. 
Aşı ile ilgili dezenformasyon yapanlar aslında bireyi değil toplumu tamamen bir bütün olarak etkilediklerini gözden kaçırıyorlar. Dezenformasyon konusuna girmeden tanımında bahsettiğimiz bir nokta önemliydi çünkü dezenformasyon bir çıkar uğruna yapılıyor. Aşı karşıtı görüş bildirenler bir başka dezenformasyon olan “alternatif tıp” yöntemlerinin önünü açmak istiyor olabilir mi? Ulusal bir medya kanalında kendini sağlık profesyoneli olarak göstermeye çalışan bir zatın hemoroit ile ilgili konuyu anlatırken “Onu kesiyorlar işte kestirdin mi? Ben bu kestirmeye karşıyım tiroidiniz olsun beliniz olsun diziniz olsun omurganız olsun sırtınız olsun kalbiniz olsun ya nere ya kesmeden önce gelin bir kâinat eczanesinde neler var!” ifadesini kullanıyor. Modern tıbbı hedef alarak dezenf yapıyor ki bu konumuz için çok uygun bir örnek teşkil ediyor çünkü google’a “kainat eczanesi” yazdığınızda bu söylemleriyle daha birçok ortamda gündeme gelen şahsın ürünlerinin reklamı karşımıza çıkıyor.
Ufak bir giriş yaptığımız “alternatif tıp” konusuna da dönecek olursak bu da sağlık alanında yapılan ikinci ve önemli bir dezenformasyon örneğidir, ki aşı karşıtlığı yapan birçok kimsenin öz kaynağı da burasıdır. Çünkü bu kişiler dezenformasyon yaptıkları sürece çıkar ve kazanç sağlamaya devam ediyorlar. Özellikle “doğaldır, bitkiseldir” söylemlerini zararsız kavramıyla özdeşleştirmek istiyorlar ki böylece üzerinde doğal/bitkisel yazılı olan ya da söylenilen tüm ürünlerde hastaların sorgulamasının ya da şüphe etmesinin önüne geçsinler. Bugüne kadar gerek Sağlık Bakanlığı’nın gerekse Tarım Bakanlığı’nın “bitkiseldir, doğaldır” söylemleri ile tanıtımı ve satışı yapılan birçok üründe ilaç etken maddeleri tespit edilmiştir. Ama bu alanda dezenformasyon yapanlar için Türkiye’deki sağlık okuryazarlığının düşüklüğü onların bu işlere devam etmesinin en büyük gerekçesidir. Türkiye’nin sağlık okuryazarlığı indeksi 30,4 bulunmuştur. Türkiye’de 18 yaş ve üstünde 53.827.088 kişi olduğu göz önüne alındığında, yaklaşık 35 milyonluk bir erişkin nüfusun “yetersiz ve sorunlu” sağlık okuryazarlığına sahip olduğu anlamına gelmektedir. (Sağlık Sen, 2014). İşte tam da bu yüzden dezenformasyona devam edildikçe kâr elde ediyorlar. Bunlar, birbirini besleyen iki parametre. Kârın artması içinse insanların modern tıptan koparılması gerekiyor. Bunun için de medyada sağlık profesyoneli olanları bu alanda kullanmak da mubah olarak görülüyor.
Genel olarak sağlıkla ilgili bir konu tartışıldığında konuyu çok iyi çarpıtabilecek söz ustaları çağrılıyor; karşısına çağrılan kişi ise program boyunca sert, ketum, bağıran, gergin hallere sokuluyor. “Alternatif tıp” söyleminde bulunan kişiye sert sözlerle yükleniyor. Aslında bir mağdur yaratılarak bilgi perdelenerek gerçeklik gizleniyor. “Alternatif tıp” hakkında kişinin söyledikleri medya tarafından günlerce tartışılıyor ve konunun doğrusunu anlatmaya çalışan sağlık profesyoneli, aksini iddia eden kişiye sert sözlerle yükleniyor ve medya bu süreçte halkın beynine “X hoca doğru söylüyor ki diğerleri ona bu kadar fazla yükleniyor” algısını yerleştiriyor. Sonuç olarak alternatif tıp söyleminde bulunan kişiler halk nazarında bitkisel/doğal/zararsız şeklinde kodlanmış oluyor. 
Sağlık alanında yapılan bir diğer dezenformasyon ise önce bir kötü yaratılmaya çalışılması, sonra o kötü üzerinden gerçekliğin perdelenmesi. Örnek verecek olursak; paraben bir koruyucu maddedir, fakat önce paraben kötülenerek, insan vücudundaki zararlarına karşı her şey anlatılarak paraben kötüdür algısı yaratıldı. Hatta bununla ilgili PR çalışması dahi yürütüldü. Bu şekilde halkın parabene odaklanması sağladıktan sonra birçok kozmetik firması reklamlarında parabensiz ifadesini kullanmaya başlıyor ve böylelikle algımız ürünün parabensiz olmasında takılıp kalıyor. “Peki, paraben içermiyorsa koruyucu olarak ne içeriyor?” sorusunu aklımıza getirmemiz yani sorgulamamız engellenmiş oldu. Aynı durum, bağışıklığı güçlendirmek için kullanılan gıda takviyelerinde de yapılmaktadır. Glukoz/fruktoz şurubu kötü ilan edilerek, sürekli bu konuda makaleler ile örnekler veriliyor ve ürünlerin birçoğunun üstünde “glukoz/fruktoz şurubu içermez” yazıyor. Ancak “Bu ürünü ne tatlandırıyor?” sorusu yine aklımıza gelmemiş oldu. Çünkü algımızı başka tarafa yönlendirerek kâr elde etmeye devam etmiş oldular. Aslında dezenformasyon konusunda tüm süreci en iyi Amerikalı Aktör George Carlin özetliyor: “Dezenformasyon, sadece yalana uydurulan bir kılıftır.”
Sonuç olarak geçmiş dönemde siyasi ve askeri alanda önemli sonuçlara yol açan dezenformasyon konusunu sağlık alanında ele alırken dezenformasyon ile çıkar sağlayanların toplumların bir kesimini etkilemedikleri, genel bir toplumsal soruna neden oldukları unutulmamalıdır. Dezenformasyon ile mücadele etmek için sağlık okuryazarlığını geliştirmeli ve en önemlisi sorgulayan bir nesil için kampanyalar yürütülmelidir.


İleri Okumalar
1. Disinformatio. Alındığı Tarih: 29 Kasım 2018. Alındığı yer: Merriam-Webster
2. Topdemir, H.G.(2009). Felsefe nedir? Bilgi nedir?. Ankara.
3. Türkiye Yalan Habere Karşı Dirençsiz. Alındığı Tarih: 15 Haziran 2018. Alındığı Yer: Bianet
4. Doç. Dr. Mine Durusu, Et Al. Türkiye Sağlık Okuryazarlığı Araştırması. (2014, Aralık). Alındığı Tarih: 21 Nisan 2018. Alındığı Yer: Sağlık Sen
5. Cem Turan. Açıklığın Yanılsaması: Dezenformasyon Çağımızın Kitle İmha Silahı mı? Alındığı Tarih: 28.11.2018 Alındığı Yer: Akademik Bilişim
6. Müge Demir. (2010). Sağlık Haberleri ve Medya Gerçeği. ISBN: 978-605-395-391-3. Yayın Evi: Nobel.
7. Ignocio Ramonet. (2018). Medyanın Zorbalığı. ISBN: 975-682-741-6. Yayın Evi: OM.